Show simple item record

dc.contributor.authorKadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Eşitlik İzleme Komitesi
dc.contributor.authorMor Çatı Vakfı
dc.date.accessioned2020-12-22T16:12:06Z
dc.date.available2020-12-22T16:12:06Z
dc.date.issued1997
dc.identifier.urihttp://localhost:6060/xmlui/handle/1/1123
dc.description.abstractTürkiye Hükümeti CEDAW’ı 1985 yılında, Sözleşme’nin 9, 15, 16 ve 29. maddelerine çekince koyarak imzalamıştır. Sözleşme’nin çekince konarak onaylanması, uygulama için gerekli adımlar atılana dek alınan geçici bir önlemdir. Türkiye’nin CEDAW’ı onaylamasından bu yana geçen 11 yılda hükümet, çekincelerin kaldırılması için gerekli yasal reformların hiçbirini gerçekleştirmemiş, dolayısıyla çekinceler kalıcı bir karaktere bürünmüştür. Bu durum, “Sözleşme’nin hedefi ve amacı ile çelişen bir çekinceye izin verilemez” diyen Sözleşme’nin 28. Maddesinin 2. Paragrafını ihlal etmektedir. Türkiye Hükümeti yasal reformlar için acilen adım atmalı ve çekinceleri kaldırmalıdır. Özellikle, Türk Medeni Kanunu’nda kadın ve erkeğin aile içindeki hak ve sorumluluklarına dair, erkeği “aile birliğinin reisi” olarak kabul eden maddeler Sözleşme’nin 15. ve 16. maddelerinin ruhuna uygun olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak yönde değiştirilmelidir (bakınız Gölge Rapor sayfa 2–3). • Türkiye’deki kadınların büyük bir çoğunluğu aile hayatında, eğitimde, işyerinde ve kamusal hayatta erkeklerle eşit haklara sahip oldukları bilincine yeteri kadar sahip değildirler. Dahası, haklarının uygulanması yolunda kullanabilecekleri araçlara erişememektedirler. Bu yüzden de yasal reformlar, CEDAW’ın tam anlamıyla uygulanması yolunda gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir. Türkiye Hükümeti bu bilincin geliştirilmesi ve kadınların haklarını kullanabilmeleri için gerekli araçların sağlanması amacıyla somut adımlar atmalıdır. Tüm ülke genelinde kamu kaynakları, kadınlar için yaygın yasal danışmanlık hizmetlerinin ve bilinç yükseltme programlarının oluşturulması ve sürdürülmesi için seferber edilmelidir (bakınız Gölge Rapor sayfa 1, 4–5). • Hâlihazırda Türkiye’de, aile içi şiddete maruz kalan kadınlara hizmet veren sadece dokuz sığınak vardır; ikisi özel, yedisi devlete bağlı olan bu sığınakların tümü ekonomik bakımdan gelişmiş batı bölgelerindeki şehir merkezlerinde bulunmaktadır. Kadın nüfusunun yaklaşık 30.000.000 olduğu Türkiye’de, dokuz sığınak kadına karşı aile içi şiddet konusundaki ihtiyacı karşılayamamaktadır. Türkiye Hükümeti ülkenin her bölgesinde daha çok sayıda sığınak açmak için taahhütte bulunmalıdır (bakınız Gölge Rapor sayfa 4–5). • “Namus cinayetleri” Türkiye’de süregelen bir kadının insan hakları ihlalidir. “İtaatsiz, ayıplı” kadının ailesinin reşit olmayan erkek üyeleri, hafifletici sebep sayılan yaşları nedeniyle ceza indiriminden yararlanabilecekleri için cinayeti işlemekle görevlendirilirler. Yasal otoritelerin “kültürel tutum ve değerler”i ceza indirimine sebep olarak kullandıkları durumlar da olmuştur. Türk Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bu tür vakaların etkin bir biçimde cezalandırılmasını sağlayacak yönde değiştirilmelidir. Önerilen değişiklikler arasında; ilgili kadın kuruluşlarının ve bireysel olarak kadınların bu davalara müdahil olabilmeleri, diğer aile üyelerinin soruşturulmasına ve cezalandırılmasına öncelik verilmesi ve ne cinayeti işleyenlerin yaşının, ne de “kültürel değerler”in ceza indirimine yol açan nedenler olarak kullanılmaması yer almaktadır (bakınız Gölge Rapor sayfa 5 ve Ek I). • Hâkimlere, savcılara, avukatlara ve polis kuvvetlerine toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi, kadın haklarının uygulanması konusundaki yasal mekanizmaların etkinliğini artırma yolunda önemli bir adımdır. Türkiye Hükümeti yasal otoritelerin ve yasa uygulayıcıların toplumsal cinsiyet duyarlılığını artırmak konusunda taahhütte bulunmalıdır (bakınız Gölge Rapor sayfa 5). • Türkiye’de kadınların iş piyasasına katılım oranı 1950’lerde yüzde 70 iken, sürekli azalarak 1990’larda yüzde 30’a düşmüştür. Bu düşüşün ana nedenlerinden biri, köyden kente göç oranındaki son derece yüksek artış ve göçmen kadınların işgücü piyasasına katılımını sağlayacak kapsamlı bir mekanizmanın bulunmayışıdır. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için bazı çalışmalar bulunsa da, bunların çoğu uluslararası kuruluşlar tarafından başlatılmış, kapsamı kısıtlı, geçici projelerdir. Türkiye Hükümeti kadınların, özellikle de göçmen kadınların resmi işgücüne katılımını sağlamak için etkin ve kapsamlı bir mekanizma oluşturmalıdır (bakınız Gölge Rapor sayfa 6). • Hâlihazırda Türkiye’de ve özellikle Türkiye yerelinde çalışan kadın sivil toplum örgütü (STK) sayısı son derece azdır. Bu az sayıdaki STK, sahip oldukları sınırlı kaynaklarla, kadının insan haklarının ilerletilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Türkiye Hükümeti, kadın STK’larını, kadının insan haklarının geliştirilmesi yolunda doğal bir ortak olarak kabul etmeli, Türkiye’de CEDAW’ın uygulanması için bu STK’larla işbirliği yapmalı ve hükümet politikalarından bağımsız oldukları gerçeğine saygı göstermelidir. Gösteriler düzenlemek, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar kurmak, bilgi edinmek ve yaymak gibi STK eylemlerinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlayacak koşullar iyileştirilmeli ve STK’lara daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Örneğin, Türkiye’deki STK’lar herhangi bir konuda gösteri düzenlemeye kalkıştıklarında doğrudan ve dolaylı sayısız engelle karşılaşmaktadır. İstanbul’daki kadın STK’larının yakın tarihli (1996) bir girişimi, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddeti Engelleme Günü’nde tutulması planlanan gece nöbeti, yerel yetkililerden destek alınamadığı için iptal edilmiştir (bakınız Gölge Rapor sayfa 4).en_US
dc.language.isotren_US
dc.publisherKadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Eşitlik İzleme Komitesi ve Mor Çatı Vakfıen_US
dc.titleBirleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) Uygulamasına İlişkin Türkiye STK Gölge Raporuen_US


Files in this item

Thumbnail
Thumbnail

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record