Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) Uygulamasına İlişkin Türkiye STK Gölge Raporu
Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) Uygulamasına İlişkin Türkiye STK Gölge Raporu
Author
Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Eşitlik İzleme Komitesi
Mor Çatı Vakfı
Date
1997Metadata
Show full item recordAbstract
Türkiye Hükümeti CEDAW’ı 1985 yılında, Sözleşme’nin 9, 15, 16 ve 29. maddelerine
çekince koyarak imzalamıştır. Sözleşme’nin çekince konarak onaylanması, uygulama
için gerekli adımlar atılana dek alınan geçici bir önlemdir. Türkiye’nin CEDAW’ı
onaylamasından bu yana geçen 11 yılda hükümet, çekincelerin kaldırılması için
gerekli yasal reformların hiçbirini gerçekleştirmemiş, dolayısıyla çekinceler kalıcı bir
karaktere bürünmüştür. Bu durum, “Sözleşme’nin hedefi ve amacı ile çelişen bir
çekinceye izin verilemez” diyen Sözleşme’nin 28. Maddesinin 2. Paragrafını ihlal
etmektedir. Türkiye Hükümeti yasal reformlar için acilen adım atmalı ve çekinceleri
kaldırmalıdır. Özellikle, Türk Medeni Kanunu’nda kadın ve erkeğin aile içindeki hak
ve sorumluluklarına dair, erkeği “aile birliğinin reisi” olarak kabul eden maddeler
Sözleşme’nin 15. ve 16. maddelerinin ruhuna uygun olarak toplumsal cinsiyet
eşitliğini sağlayacak yönde değiştirilmelidir (bakınız Gölge Rapor sayfa 2–3).
• Türkiye’deki kadınların büyük bir çoğunluğu aile hayatında, eğitimde, işyerinde ve
kamusal hayatta erkeklerle eşit haklara sahip oldukları bilincine yeteri kadar sahip
değildirler. Dahası, haklarının uygulanması yolunda kullanabilecekleri araçlara
erişememektedirler. Bu yüzden de yasal reformlar, CEDAW’ın tam anlamıyla
uygulanması yolunda gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir. Türkiye Hükümeti bu
bilincin geliştirilmesi ve kadınların haklarını kullanabilmeleri için gerekli araçların
sağlanması amacıyla somut adımlar atmalıdır. Tüm ülke genelinde kamu kaynakları,
kadınlar için yaygın yasal danışmanlık hizmetlerinin ve bilinç yükseltme
programlarının oluşturulması ve sürdürülmesi için seferber edilmelidir (bakınız Gölge
Rapor sayfa 1, 4–5).
• Hâlihazırda Türkiye’de, aile içi şiddete maruz kalan kadınlara hizmet veren sadece
dokuz sığınak vardır; ikisi özel, yedisi devlete bağlı olan bu sığınakların tümü
ekonomik bakımdan gelişmiş batı bölgelerindeki şehir merkezlerinde bulunmaktadır.
Kadın nüfusunun yaklaşık 30.000.000 olduğu Türkiye’de, dokuz sığınak kadına karşı
aile içi şiddet konusundaki ihtiyacı karşılayamamaktadır. Türkiye Hükümeti ülkenin
her bölgesinde daha çok sayıda sığınak açmak için taahhütte bulunmalıdır (bakınız
Gölge Rapor sayfa 4–5).
• “Namus cinayetleri” Türkiye’de süregelen bir kadının insan hakları ihlalidir. “İtaatsiz,
ayıplı” kadının ailesinin reşit olmayan erkek üyeleri, hafifletici sebep sayılan yaşları
nedeniyle ceza indiriminden yararlanabilecekleri için cinayeti işlemekle
görevlendirilirler. Yasal otoritelerin “kültürel tutum ve değerler”i ceza indirimine
sebep olarak kullandıkları durumlar da olmuştur. Türk Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu bu tür vakaların etkin bir biçimde cezalandırılmasını sağlayacak yönde
değiştirilmelidir. Önerilen değişiklikler arasında; ilgili kadın kuruluşlarının ve bireysel
olarak kadınların bu davalara müdahil olabilmeleri, diğer aile üyelerinin
soruşturulmasına ve cezalandırılmasına öncelik verilmesi ve ne cinayeti işleyenlerin
yaşının, ne de “kültürel değerler”in ceza indirimine yol açan nedenler olarak
kullanılmaması yer almaktadır (bakınız Gölge Rapor sayfa 5 ve Ek I).
• Hâkimlere, savcılara, avukatlara ve polis kuvvetlerine toplumsal cinsiyet eğitimi
verilmesi, kadın haklarının uygulanması konusundaki yasal mekanizmaların
etkinliğini artırma yolunda önemli bir adımdır. Türkiye Hükümeti yasal otoritelerin ve
yasa uygulayıcıların toplumsal cinsiyet duyarlılığını artırmak konusunda taahhütte
bulunmalıdır (bakınız Gölge Rapor sayfa 5).
• Türkiye’de kadınların iş piyasasına katılım oranı 1950’lerde yüzde 70 iken, sürekli
azalarak 1990’larda yüzde 30’a düşmüştür. Bu düşüşün ana nedenlerinden biri,
köyden kente göç oranındaki son derece yüksek artış ve göçmen kadınların işgücü
piyasasına katılımını sağlayacak kapsamlı bir mekanizmanın bulunmayışıdır.
Kadınların işgücüne katılımını artırmak için bazı çalışmalar bulunsa da, bunların çoğu
uluslararası kuruluşlar tarafından başlatılmış, kapsamı kısıtlı, geçici projelerdir.
Türkiye Hükümeti kadınların, özellikle de göçmen kadınların resmi işgücüne
katılımını sağlamak için etkin ve kapsamlı bir mekanizma oluşturmalıdır (bakınız
Gölge Rapor sayfa 6).
• Hâlihazırda Türkiye’de ve özellikle Türkiye yerelinde çalışan kadın sivil toplum
örgütü (STK) sayısı son derece azdır. Bu az sayıdaki STK, sahip oldukları sınırlı
kaynaklarla, kadının insan haklarının ilerletilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Türkiye Hükümeti, kadın STK’larını, kadının insan haklarının geliştirilmesi yolunda
doğal bir ortak olarak kabul etmeli, Türkiye’de CEDAW’ın uygulanması için bu
STK’larla işbirliği yapmalı ve hükümet politikalarından bağımsız oldukları gerçeğine
saygı göstermelidir. Gösteriler düzenlemek, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar kurmak,
bilgi edinmek ve yaymak gibi STK eylemlerinin gerçekleştirilebilmesine olanak
sağlayacak koşullar iyileştirilmeli ve STK’lara daha fazla kaynak ayrılmalıdır.
Örneğin, Türkiye’deki STK’lar herhangi bir konuda gösteri düzenlemeye
kalkıştıklarında doğrudan ve dolaylı sayısız engelle karşılaşmaktadır. İstanbul’daki
kadın STK’larının yakın tarihli (1996) bir girişimi, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddeti
Engelleme Günü’nde tutulması planlanan gece nöbeti, yerel yetkililerden destek
alınamadığı için iptal edilmiştir (bakınız Gölge Rapor sayfa 4).