Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2019 Raporu
Göster/ Aç
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2019 Raporu
Yazar
Güvengez, Serra
Saç, Emircan
Sert, Gülbeyaz
Tarih
2020Üst Veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de medyada yoğun bir şekilde
taraflı, önyargılı ve ayrımcı bir dil kullanıldığı, diğer yandan, evrensel ve ulusal
gazetecilik ilkelerinin nefret söylemini ve ayrımcı söylemi kapsamadığı, kapsasa
bile medya kuruluşları tarafından ihlal edildiği görülüyor.
Haberlerde, özellikle manşetlerde ve başlıklarda kullanılan kışkırtıcı, ırkçı ve ayrımcı
dil, düşmanlığı ve ayrımcı duyguları tetikleyen, kalıp yargıları güçlendiren
bir araca dönüşüyor ve savunmasız gruplara yönelik önyargıların yerleşmesine
hizmet ediyor. Hedef alınan kişi ve gruplar tedirginleşiyor, sessizleşiyor ve demokrasinin
olmazsa olmazı olan sosyal ve siyasal yaşama katılım haklarından
feragat etmek zorunda kalıyor.
Söylem, sadece kişilerin düşüncelerini ifade etmelerine veya olayları tasvir etmelerine
yarayan nötr bir araç olarak değil, bunun ötesine geçen bir etki gücü
taşıyor. Anlamı ve kapsamı ancak üretildiği tarihsel ve toplumsal bağlam içinde
kavranabilecek olan söylem, insanların belirli bir bilgiyi ya da durumu algılayışlarını
ve o konuda konum alışlarını doğrudan etkiliyor.1
Toplumsal bir pratik olan söylem aracılığıyla, gruplara aidiyetler ve gruplar arası
ilişkiler inşa ediliyor, anlamlandırılıyor ve meşrulaştırılıyor.2
Nefret söyleminin ve ayrımcı söylemin temelinde önyargılar, ırkçılık, ‘yabancı’
korkusu/düşmanlığı, cinsiyetçilik ve homofobi gibi ayrımcılık biçimleri yatıyor.
Kültürel kimlikler ve grup özellikleri gibi unsurlar, ötekileştirici ve saldırgan söylemlerin
kullanım sıklığı üzerinde etkili oluyor; özellikle milliyetçiliğin güçlendiği
ve farklı olana tahammülsüzlüğün yükseldiği bağlamlarda, nefret dilinin etkileri
de yoğunlaşıyor.
Medya, çeşitliliği ve farklılığın kabulü ve ‘normalleşmesi’nde olduğu kadar, çatışmanın
sıradanlaştırılması ve yayılmasında da etkili ve yönlendirici olabiliyor.
Medya, ırkçılığı ve nefreti tetikleyerek bu tutumları güçlendirebiliyor, hatta kimi
durumlarda meşrulaştırabiliyor.
Türkiye medyası da, uzun yıllardır nefret söyleminin ve ayrımcı söylemin en
önemli kaynaklarından biri olarak, toplumdaki kutuplaşmayı dikkate değer biçimde
besliyor. Medya aracılığıyla toplumun gözünde düşmanlaştırılmaya çalışılan
Hrant Dink’in ideallerini ve mücadelesini sürdürmek amacıyla kurulan Hrant
Dink Vakfı’nın temel hedeflerinden biri, toplumdaki kutuplaşma ve düşmanlığın
sona ermesine katkıda bulunmak. Bu doğrultuda, vakfın çatısı altında 2009 yılından
beri yürütülen ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’ başlıklı çalışma kapsamında,
Türkiye’de yazılı basında etnik, ulusal ve dinî kimliklere yönelik nefret
söyleminin tespiti ve teşhirine dönük olarak medya taraması yapılıyor. Bu çalışmaya,
nefret söylemine odaklanan araştırmaların yanı sıra, ayrımcı ve ötekileştirici
mesajları nefret söylemine oranla daha örtük yollarla veren, dolaylı şekilde
kurgulanmış söylemler de ayrımcı söylem dosya konuları olarak dâhil ediliyor.
2019 yılına dair geniş bir değerlendirme yapmak ve bir kaynak metin oluşturmak
amacıyla hazırlanan ‘Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2019 Raporu’
ise, bu yıla ait nefret söylemi verilerinin niteliksel ve niceliksel analizlerinin yanı
sıra, yazılı basının Kürtlere ilişkin söylemine odaklanan incelemelerden oluşan
‘Türkiye’de Yazılı Basında Kürtlere Yönelik Ayrımcı Söylem: 2019 Yerel Seçimi Örneği’
başlıklı çalışmayı da içeriyor.
Bu raporun, toplumdaki kutuplaştırıcı söylemin boyutlarının ve insan haklarına
saygılı, yeni bir dile duyulan ihtiyacın fark edilmesine yardımcı olmasını umuyoruz.