Show simple item record

dc.contributor.authorGezer, Yasemin
dc.date.accessioned2020-07-10T13:11:43Z
dc.date.available2020-07-10T13:11:43Z
dc.date.issued2013
dc.identifier.citationGezer, Y. (2013), Kadın, Din ve Modernizm: İslamcı Kadınların Sivil Örgütlenme Pratikleri, Yüksek Lisans Tezi.en_US
dc.identifier.urihttp://localhost:6060/xmlui/handle/1/761
dc.description.abstractTürkiye‟de İslami hareketin kamusal görünürlüğü ve aynı zamanda kültürel-politik bir alternatif sunma iddiası, 1980 yılındaki askeri darbenin ardından hızlı bir değişim geçirmiş, dini inancın ötesinde kamusal alana taşınmış ve kendine yeni mekânlarda yer edinmiştir. Türkiye‟de 1980‟lerin başında yükselişe geçen İslami hareketin, bir yandan tüketim kültürünün önemli bir bileşeni olarak öne çıktığına, diğer yandan ise İslami bir ideoloji olarak giderek kamusal alanda önemli bir figüre dönüştüğüne tanıklık edilmektedir. Bu hareket, Nilüfer Göle‟nin de belirttiği gibi, “80‟li yıllardan bu yana hızlı bir değişim gösteren, siyasal hareket veya dini inancın ötesine uzanarak kamusal alana taşınan ve gündelik yaşam pratikleri içerisinde yeni mekânlar edinen İslamcı hareketlerin farklı yüzlerini mikro düzeyde, hatta moleküllerine ayrıştırarak okuma çabasına yol açmaktadır” (2009: 7). 1980‟li yıllardan bugüne özellikle de başörtüsü eksenli olarak İslami hareketin merkezi konumunda olan İslamcı kadınlar, İslam‟ın legal bir zeminde ilerlemeye başladığı bir süreçte özel ve kamusal alan sınırlarını zorlayarak bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Ama bu değişim ve dönüşüm, hem kendi iç dinamikleri ve hem de kendisini çevreleyen dış koşullar ve faktörlerle ilişkileri anlamında, bir hayli karmaşık ve çatışmalı bir zeminde sürmektedir. İslami hareketin önemli bir parçası olan İslamcı kadınlar, hem modernliği hem de geleneği sorgulayan bir tutum içerisinde bulunmaktadırlar. 1980 sonrasında geleneksel dünyalarından çıkarak, eğitim, iletişim, tüketim, piyasa ekonomisi ve sivil topluma doğru açılan Müslüman aktörlerin yeni yaşam biçimlerine ilişkin pratikleri, algıları ve tutumları beraberinde yeni bir tartışmayı da getirmektedir. 1980 sonrası İslami hareketin yükselmesiyle görünürlük kazanan ve aynı zamanda bu hareketlerin önemli bir taşıyıcısı olan, toplumsal etkileşime açık ve değişim dinamikleriyle ilişkili olan kadınlar, kendi geleneksel ve kimi zaman da yasakçı sınırlarını aşarak yeni kariyerler elde ederken, hem kendi kişisel yaşamlarını dönüştürmektedirler hem de var olmaya çalıştıkları alanlarda değişim yaratmaktadırlar. 1990‟lı yılların dindar kadını, 1980‟lerin İslamcı kadın kimliğinden ve İslam‟ın kolektif (“biz” bilincini gerektiren ) söyleminden farklı olarak bireyselliklerine daha fazla vurgu yapmaktadır. Bugün Türkiye‟de kuruculuğunu İslamcı kadın aktörlerin yaptığı birçok sivil toplum kuruluşunun olduğunu görmekteyiz. Ya da İslami kimliği olan erkekler tarafından kurulan ve bünyesinde kadın kollarının faaliyetlerine de yer veren birçok sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta, bu kadınların sadece dini hassasiyetlerle hareket etmeyip, başörtüsü dışında toplumsal bir duyarlılıkla, etnik ayrımcılık, insan hakları, çocuk istismarları, kadına karşı şiddet, çocuklar için adalet gibi pek çok toplumsal soruna karşı duyarlı duruşlarıdır. İslamcı kadınlar, başörtüsü yasaklarını tartışmanın ötesine geçerek pek çok toplumsal soruna ilişkin fikirler üretmekte ve uzun yıllardır kangrenleşmiş bir sorun haline gelen başörtüsünün öznesi olarak bu sorunu çözümleyebilecek yeni bir bakış açısı geliştirmeye çalışmaktadırlar. Böylelikle, laiklik, batılılaşma ve muhafazakâr değerler kutuplaşmasının nesnesi haline gelmiş olan başörtüsünün bireysel hak ve tercihler doğrultusunda ve aynı zamanda insan hakkı olarak kabul görmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Dindar kadınlar için kamusal alanda kendi bireysel farklılıklarıyla var olabilme imkânı, bir taraftan İslami harekette kadınların başını çektiği yeni değişim ve dönüşümlere imkan sağlarken, bir taraftan da İslami kimlikte ayrışmalara yol açmaktadır. Bu durum aynı zamanda İslami kolektif kimliğin verili ve öğretilmiş olan kalıplarını sorgulamayı da beraberinde gerektirmektedir. Peki, sosyolojik olarak İslami hareketlere katılan ve her geçen gün görünürlükleri artan kadınlar bu hareket içindeki konumları ve rolleri nasıl analiz edilebilir? Bu çalışmanın amacı, günümüzde kamusal alanda var olmak isteyen İslamcı kadınları, İslami hareket bağlamında anlamaya ve çözümlemeye çalışmaktır. Bu çalışma, aynı zamanda kamusal alanda kendisini var etmeye çalışan, İslamcı hareketin temel aktörlerinden olan kadınların mücadelesini, bu mücadelenin izlediği seyir çizgisini, kadınların mücadelesindeki değişimin ve dönüşümünü, kadınların yaşam biçimlerini ve düşüncelerini temellendirirken kullandıkları argümanları incelemeyi amaçlamaktadır. Daha somut bir biçimde ifade etmek gerekirse, bu çalışma Sivil Toplum Kuruluşlarında (STK) kendilerini var etmeye ve görünürlük kazanmaya çalışan İslamcı kadınların yaşam algıları ve pratiklerini araştırmayı ve çözümlemeyi amaçlamaktadır. Kamusal alandaki İslamcı hareketin seçilmesinin en önemli nedeni, bu hareketin Türkiye‟de diğer birçok hareket içerisinde en fazla kendinden söz ettiren, her geçen gün görünürlüğü artan, kendisine alternatif mekanlar oluşturan, inşa ettiği yeni yaşam biçimleri ile de kendisinden en çok söz ettiren bir hareket olma özelliğine sahip olmasıdır. Bu çalışmada “İslamcı” kavramı veya tanımlamasıyla, dinlerini yaşama ve ifade etme kaygısına sahip Müslümanlar kastedilmektedir. 1980‟li yıllardan farklı olarak 1990‟lardan sonraki süreçte kadınlar kendi bireysel duruşlarını daha fazla vurgulamakta, İslami hareketin temsilcisi olarak uzun yıllardır içinde oldukları kolektif söyleminin dışında bir şeyler söylemektedirler. 1980‟ler öncesinde geleneksel kalıpları kırarak ev içi alandan çıkma mücadelesi veren dindar kadınlar, 1980‟lerden sonra kamusal alanda başörtüleriyle var olma çatışmasını yaşamışlardır. Kadın aktörlerin günümüzdeki söylem ve eylemleri, tüm bu çatışmalı süreçte edindikleri eleştirel tutumun ve erkek-egemen otoriteyi sorgulayıcı yaklaşımlarının devam ettiğini göstermektedir. AKP‟nin iktidara geldiği 2000‟li yıllardan itibaren o güne kadar süregelen İslami anlayışın dışına çıkan bir yaklaşımla kimliklerini inşa etmeye çalışan İslamcı kadın aktörlerin, homojenlik arz eden bir İslami kimlik anlayışının dışına çıkarak daha seküler bir dil kullanmaya başlamaları ile temel hak ve hürriyetlere yaptıkları vurgu ile farklı platformlarda yer almaya başlamaları, kadın mücadelesi bağlamında oldukça dikkat çekicidir. İslami kadın aktörler açısından 2000‟li yıllar, kamusal alanda farklı aktörlerle ve aynı zamanda mekanlarla etkileşim ve iletişim içine girilen yeni bir dönemin başlangıcı olarak tanımlanabilir.en_US
dc.language.isotren_US
dc.publisherYÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALIen_US
dc.subjectDinen_US
dc.subjectReligionen_US
dc.subjectDin ve kadınen_US
dc.subjectReligion and womanen_US
dc.titleKADIN, DİN VE MODERNİZM: İSLAMCI KADINLARIN SİVİL ÖRGÜTLENME PRATİKLERİen_US
dc.typeThesisen_US


Files in this item

Thumbnail

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record